Makaleler
Dr. Bahar Eriş: Karakter, kabiliyet, kariyer üçlüsünün uyumu çok önemli
- Eylül 16, 2019
- Yayınlayan: cekirge1
- Kategori: BLOG
Aileler çocuklarına karşı nasıl bir yaklaşımda bulunmalı? Nelere itiraz etmeli, nelere etmemeli? Çocuklar nasıl eleştirilmeli? İşte çocuklarda yetenek gelişimi ve üstün yetenek eğitimi üzerine odaklanan yazar Dr.Bahar Eriş’in tüm bu sorulara yanıt olabilecek nitelikteki röportajının tamamı…
Yaratıcılık için sıkılmak da gerekli
Üstün zeka ve yetenek eğitiminde uzman olan Dr. Bahar Eriş ‘Kaliteli, çocuğun gelişim aşamasına uygun planlanmış aktiviteler çocukları geliştirir. Ancak özkeşif ve yaratıcı düşünceye yer açmak için boş kalmak ve sıkılmak da gerekir’ dedi.
Üstün zeka ve yetenek üzerine çalışmaları olan Dr. Bahar Eriş, Mümin Sekman’la birlikte iki kitaplık “Çocuklar Nasıl Başarır” serisinin yazarı. İkili seri için, dünya çapında binlerce araştırmayı tarayıp yaklaşık bin 500 araştırmanın sonucunu okura sundu. Araştırmalarda, “Ödevini yap”, “Ders çalış”, “Kitap oku” komutunu vermekten yorulan anne babalara iyi haberler var. Yeni eğitim öğretim yılı başlarken Dr. Eriş’le konuştuk. Bahar Eriş, başarının formülünü bir cümlede özetledi: Karakter ve kabiliyet doğrultusunda bir hedef belirleyip, o hedef için bilinçli, disiplinli, sistematik bir biçimde çalışmak.
-Bütün incelediğiniz araştırmaları düşündüğünüzde başarının önde gelen sırrı ne?
Karakter, kabiliyet, kariyer üçlüsünün uyumu çok önemli. Karakter ve kabiliyet doğrultusunda bir hedef belirleyip, o hedef için bilinçli, disiplinli, sistematik bir biçimde çalışmak gerekiyor. Belirlenen hedef henüz karşılanmamış gerçek bir ihtiyacı da karşılıyorsa sonucunda başarı muhakkak gelecektir. Dünyada çözülmeyi bekleyen binlerce sorun var. Kendi hayallerine ve gerçeklerine en uygun olanı seçip o yolda azimle ilerlemek asıl mesele.
Bunu yapmak için irade de önemli bir bileşen. Araştırmalar çocukken sağlam iradeli olanların uzun vadede daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor. İyi haber şu ki irade kasları geliştirilebilir. Bunu mümkünse hayatın ilk beş yılında oturtmak en iyisi. Her ne kadar beyin hayat boyu değişen bir organ olsa da, temel yapımız bu dönemde şekilleniyor. Ağaç yaşken eğiliyor.
Sebat ve esneklik de başarıda kilit rol oynuyor. Bu çağda daha da önemli hatta: Hayat uzadıkça insanlar daha fazla kariyer geçişi yapıyor. Defalarca iş değiştiriyor, bazen defalarca şehir değiştiriyor, daha fazla zorlukla daha uzun süreyle mücadele etmek gerekiyor. Bu geçişleri yaparken kırılmamak, muson yağmurlarında yerlere kadar eğilip fırtınadan sonra tekrar dimdik duran bir bambu gibi esnek olabilmek çok büyük bir güç.
ERGEN BEYNİ HİZMET DIŞI
-Aileler, çocuklarına “ders çalış” demekle, “çok zorlamamak” arasında ikilemde kalıyor. Denge nasıl bulunacak? Örneğin ergenlik çağı, sınavların bol olduğu hassas bir dönem…
Ailelerin çocuklarının gelişim aşamaları hakkında bilgi sahibi olması gerekiyor. Böylelikle beklentilerini buna göre şekillendirebilirler. Ergenlik insan hayatında çok önemli, bazen çok zorlu bir geçiş dönemi. Hani bazı web sitelerini açınca, karşınıza “bu sitenin inşaatı devam ediyor” diye bir uyarı yazısı çıkar ya, ergen beyni de inşaat halindedir ve geçici olarak hizmet dışıdır!
Bu dönemde cinsiyet hormonları şahlanıyor ama tüm suç hormonlarda değil. Hormonların en büyük suç ortağı, gelişimi halen devam eden beyin. Beynin ön tarafında frontal korteks dediğimiz bir bölüm var. Bu ön lob, planlama, mantık yürütme, karar verme, görevleri organize etme, şuur gibi işlevlerden sorumlu. Yani beynimizin patronu gibi. İşte beynin bu yönetici bölümü, ergenlikte müthiş bir değişimden geçiyor. İnşaat devam ederken patron ortada yok gibi düşünebilirsiniz.
Ergenlik dönemi bir “rafine etme” ya da “hassas ayar” süreci. Bu süreçte beyin kullan ya da kaybet ilkesini izliyor. Kullanılan bağlantılar kalıyor, kullanılmayanlar çöpe gidiyor. Yani çocuk sürekli bilgisayarla oynuyorsa, sürekli TV izliyorsa, bunların oluşturduğu sinaptik bağlantılar beyninde yerleşiyor. Kitap okuyorsa, enstrüman çalıyorsa, spor yapıyorsa bunların getirdiği beceriler güçleniyor. Çocuk ne ekerse, beyin onu biçiyor. Bu budama ve ince ayar süreci ancak 20’li yaşlarda tamamlanıyor. O döneme kadar ailelerin çocuğun prefrontal korteksi işlevini üstlenmesi gerek. Aklı henüz başında olmayan bir çocuktan beklentiyi yüksek tutmak da akılsızca olur!
KURALLAR GEREKLİ
Şimdi bütün bu bilginin üzerine düşünelim; ergen kişiye “ders çalış”, “ödev yap” gibi komutlar vermek ne kadar etkili olur? Yapılabilecekleri birkaç maddede özetleyeyim:
1. Bir kere çocukla sevgi ve güven ilişkisi kurmak için ergenliği beklememek gerek. Özellikle ergenliğe kadar olan dönem, beyindeki kalıcı bağlantıların yoğun olarak kurulduğu zamandır. Çocukken kurulan güçlü bağlar, ergenliğin fırtınalı günlerini daha az hasarla atlatmayı da sağlar. Çocuk ve ebeveyn arasında zaten sağlam bir ilişki varsa, o zaman ödev yapmak ve ders çalışmak konusundaki telkinleri çocuk daha fazla dikkate alır.
2. Ders çalış demektense onun çalışmasını motive edecek bir ortam hazırlamak daha etkili olur. Gürültüden uzak bir çalışma alanı, düzenli bir masa, TV ve bilgisayarın çocuğun odasında değil de evin ortak kullanım alanlarında olması, çocuğun beslenme ve uykusuna dikkat etmek, kural ve sınırların belli olduğu düzenli bir ev ortamı oluşturmak ailelerin yapabilecekleri arasında. Birkaç öneri daha:
Her şeyi üstünüze alınmayın. Ergenliğin birincil hedefi bağımsızlıktır. Bunun için anne babadan uzaklaşmaları, eskisi gibi davranmamaları normaldir. Bu uzak ve soğuk davranışlar sizi hedeflemiyor; biyolojik kökenli.
Bu dönemdeki aşırı heyecan ve tutku halini müzik, tiyatro, dans, spor gibi yararlı faaliyetlere kanalize etmekte fayda var. Daha çok yapılan faaliyetler daha kalıcı olduğu için, bu zamanı verimli değerlendirmek iyi fikir.
ELDE TELEFONLA TABLETLE ÇOCUK DİNLENMEZ
Davranışı kimlik haline getirmeyin. Onları eleştirirken “sen böylesin işte”, “senden adam olmaz” tarzı cümleler yerine, davranışın kendisini eleştirin. “Aptal mısın, bu havada böyle mi çıkılır” demek yerine “Bu havada bu kadar ince giyinmek akıllıca bir davranış değil” gibi bir uyarı, hedefi çocuğa değil davranışa yöneltir.
Kendi gençliğinizi hatırlayın. Çok mu akıllı usluydunuz? Cevabınız evet bile olsa, çocuğunuz ergenliğini sizden daha farklı yaşıyor olabilir. Ne olursa olsun onu anlamaya çalışın. Dinlerken göz teması kurun. Tüm dikkatinizi verin. Bir elinizde telefon, bir elinizde tablet varken dinler gibi yaparsanız, samimi olmaz. Fırsatı kaçırırsınız. Gerçekten ilgilendiğinizi belli edin.
Öfkeli anlarında onlarla laf yarıştırmayın. Onun yerine, “eminim kendini kötü hissetmişsindir”, “bu durumda ne yapacaksın?”, “bilmiyorum, sen ne düşünüyorsun?” gibi sorular sorun. Onları sevdiğinizi, ufak şeylerden tartışmak istemediğinizi söyleyerek durumu kontrol altına alın.
Ergenlik dönemiyle ilgili kitaplar okuyun. Kitaplar sistemli ve kapsamlı bilgi kaynaklarıdır. Bu dönemi kitaplarla daha iyi anlamaya çalışın.
İTİRAZ KREDİSİ TÜKENMESİN
Önemli şeylere itiraz edin. Her şeye itiraz ederseniz, itiraz kredinizi çabuk tüketirsiniz. Siyah oje sürmenin, tuhaf giysiler giymenin, saç uzatmanın, küpe takmanın kimseye zararı yok. Çoğunlukla da geçici hevesler. Bunlara toptan itiraz ederseniz, sıra daha ciddi ve zararlı alışkanlıklara geldiğinde, çocuğunuz sizi dinlemeyi çoktan bırakmış olabilir.
AKTİVİTENİN DE BİR SINIRI VAR
-Doğru olan hangisi, bol aktivite mi yoksa bol boş zaman mı?
Hayatta en hakiki mürşit, dozdur! Bir şeyi ilaç ya da zehir yapan dozudur. Kurslardan başını kaldıramamakla sürekli boş kalmak arasında sağlıklı bir aktivite dozu var. Kaliteli, çocuğun gelişim aşamasına uygun biçimde planlanmış aktiviteler elbette ki çocukları geliştirir. Bunu bir iki aktiviteyle sınırlamak iyi olur. Öbür türlü çocuk bir alanda sebat etmeyi öğrenemez.
Öte yandan özkeşif ve yaratıcı düşünceye yer açmak için boş kalmak ve sıkılmak da gerekir. Her anı bir aktiviteyle dolu olan çocuk, hayal gücünü devreye sokamaz. Kendini oyalamanın yolunu öğrenemeyince, iyi vakit geçirmek için hep dışarıya bağımlı kalır. Özgün bir şey yaratmak için zamanı da kalmaz.
Ünlü film yönetmeni Tarkovsky, gençlere şu öğütte bulunuyor: “…Herkesin çocukluktan itibaren kendi kendine vakit geçirebilmeyi öğrenmesi gerekir. Bu yapayalnız olmak anlamında değil, ama insan kendinden sıkılmamalı… Bana göre kendi kendileriyle olmaktan sıkılan insanlar, öz saygı açısından tehlikede demektir.”
Sıkıntı denen ve genelde istenmeyen o ruh hali içinden çocuğun gerçek arzularının, kişiliğinin, yaratıcılığının tüm berraklığıyla su yüzüne çıkışını izlemek, anne babaların çocuklarına yapabileceği en büyük iyiliklerdendir.
Ayrıca hayatta bazı başarılara ulaşmak için sıkıntılı dönemlerden geçmek gerekir. Örneğin dahi olarak bilinen insanların çoğunun olağanüstü başarıları, eğlenceden uzak, yoğun, monoton bir çalışmanın eseridir. Herkes dahi olmak zorunda değil elbette, ama şu bir gerçek ki, belli düzeyde bir başarıyı yakalamak için disiplinli bir çaba ortaya koymak gerekiyor. Bu da eğlenceli bir süreç değil. Bünyesi aktiviteye alışmış bir çocuk için bu zorlayıcı olacaktır.
-Mutluluk ve başarı tezat mıdır?
“Çocuk mutlu mu olsun, başarılı mı” soru kalıbının dayatma olduğunu düşünüyorum. Benim kafamda böyle bir ikilik yok. Hayallerine ulaşmak için azimle çalışmak, mutlu ve başarılı bir hayatın anahtarı.
Tabii burada bir miktar gerçekçi olmak da önemli. 3K’nın uyumundan söz ediyoruz: Karakter, kabiliyet, kariyer. Kişi kendi karakterinin, kapasitesinin, doğal yapısının bilincinde olup buna göre bir kariyer seçerse, sonuçlar başarı getirir. Aynı şekilde bir çocuğun mizacına ve kapasitesine saygı duyulur, eğilimleri yönünde desteklenirse, hem başarılı hem mutlu olacaktır.
ÜSTÜN ZEKALILIK EĞİTİMİ DE PİYASALAŞTIRDI
Milli Eğitim Bakanlığı, her yıl 1, 2 ve 3’ncü sınıflarda çeşitli ölçekler kullanarak üstün zekalı ve özel yetenekli öğrencileri tespit ediyor. Bu öğrenciler, lise son sınıfa kadar okullarının dışında ayrıca bilim ve sanat merkezlerinde özel eğitim alıyorlar. Eğitimin amacı yetenek keşfi ve ardından da yeteneklerin geliştirilmesi. Ancak son birkaç yıldır, BİLSEM “sınavı” da piyasalaşmaya başladı. Zeka testinde sorulan soruları önceden öğrenmeye çalışan veliler ve bu sorulara çalıştırılan çocuklar var! Üstelik sırf bu alanda kuslar da açıldı. Piyasada bolca kitap da var! Üstün zekalılar üzerine Boğaziçi ve Bahçeşehir üniversitesilerinde dersler veren Eriş, “Bu bir hazır bulunuşluk sınavıdır. Dolayısıyla çocuğu sınava hazırlamak, özel ders aldırmak, kursa göndermek gereksizdir. Bu yeteneklere sahip olan çocuk zaten sınavda aranan özellikleri sergiler. Ayrıca sınavda başarısız olan çocuk da her zaman yeteneksiz addedilmemelidir, çeşitli nedenlerden dolayı başarısız olmuş olabilir” dedi.
SİSTEM DEĞİŞECEK
Bu konunun ticarete dökülmesinin yanlış olduğunu belirten Eriş sözlerine şöyle devam etti: “Bu çocuklar sınava çalışarak belli bir başarı elde etseler de, oraya girdikten sonra zorlanırlar. Zamanla gerçekten yetenekli olan akranlarının yanında geri kalmaya başlayabilirler. Bu da psikolojik bir çöküntüye, motivasyon kaybına, başarısızlığa yol açabilir. Yetkililer de (sınavla ilgili) bu sorunun farkındalar. Bu konuda çalıştaylar yapılıyor. Kısa süre içerisinde BİLSEM sınavlarının içeriğinde değişiklikler yapılması planlanıyor. Bu sayede gerçekten orada olması gereken çocuklar orada olabilecekler.”
İKİ KİTAP 1500 ARAŞTIRMA
Bahar Eriş ve Mümin Sekman, iki kitap için binlerce araştırma taradı. Eriş, “Ben işin çocuk kısmını biliyorum, o da başarı kısmını biliyor; ortadaki ‘nasıl’ sorusunda buluştuk. Metaanalize dayalı, boylamsal, kaliteli ve kapsamlı araştırmaları dahil etmeye çalıştık. Çocukların başarısını etkileyen toplam 75 farklı faktörü inceledik. Her bölüm bir büyük araştırmayla başlıyor. O araştırmanın verileri, analizi, yorumu. Ardından farklı kaynaklardan başka araştırmalar geliyor, her bir bölümde en az 20 araştırma var” dedi. Kitapta her bölümün sonunda araştırmalara ilişkin yorumlama ve ailelere öneriler yer alıyor.
Kaynak: www.aydinlik.com.tr