Makaleler
Bir dünya markasının zirveye çıkışı…
- Ocak 30, 2013
- Yayınlayan: kigem
- Kategori: MAKALE

Pierre Cardin, bir modacı olarak 65 yıldır gündemde. 1922 Venedik doğumlu. Beş çocuklu yoksul bir İtalyan ailesinin en küçüğü. İlkokul mezunu. 2 yaşında Fransa’ya yerleşti. Mutsuz bir çocukluk geçirdi. Anne ve babasından yeterince sevgi görmediği gibi, ırkçı Fransızların “Pis spagetticiler” aşağılamaları arasında büyüdü. Bu onun hırçın ve inatçı karakterine, büyük işler başararak herkese haddini bildirme motivasyonu aşıladı. 14 yaşında terziliğe başladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızılhaç’ta gönüllü olarak muhasebecilik yaptı. 1945’ten sonra dünyanın en ünlü tasarımcılarıyla çalışmaya başladı. Sonradan oluşturduğu dünya imparatorluğunda Kızılhaç muhasebe deneyiminden çok yararlandı. Bugün dünya çapında 900 lisansörü, 800 farklı ürünü, milyar dolarlarla ifade edilen inanılmaz bir serveti var. UNESCO elçisi. Fransız Akademisi üyesi. Türkiye’de Aydınlı Group’la imzaladığı strateji ortaklığı anlaşmasını kutlamak ve ilkini bu yıl Paris’te gerçekleştirdiği ‘Dünden Bugüne Pierre Cardin’ defilesi için İstanbul’daydı.
Defile öncesi, Çırağan’da kısa bir görüşme imkanı buldum. Bana göre giyimi son derece özensizdi. Beyaz pantolon, gri gömlek, siyah ayakkabı ve kırmızı çoraplar. Lüksün içinde yüzünce lüksün önemini yitirdiğine ilişkin tahminimi doğrulayan bir görüntü. Yorgun olduğundan mı, tercüman aracılığı ile konuşmamızdan mı, vaktin darlığından mı, yoksa yanlış beklentilerimden mi bilmiyorum, 84 yaşın bilgeliğinden damıtılmış cevaplar alabilme arzum hüsrana uğradı.
Lüks madde çeşitliliğini artıran insan olarak biliniyorsunuz. Adınızı taşıyan giysi ve aksesuarlarınız, restoranlarınız, yatlarınız, mobilyalarınız, otelleriniz, çikolatalarınız, saatleriniz, ayakkabılarınız, seramikleriniz var. Bu kadar çok lüks ürünün arasında acaba artık hiçbir şey lüks gelmiyor mu size?
Lüks madde bir ihtiyaç. Yaratıcı gücün hayatın seviyesini yükseltmesi açısından önemli. Bir gazetenin çok popüler olması gibi. Aynı hikayeyi yazan iki gazeteden biri daha lüks olduğu için satılır. Benim için artık öyle bir kavram kalmadı. Ben başkaları için çalışıyorum. Ben lüksün işçisiyim. Az bir şeyle yetinirim. Bana mesela bu Kampari şampanya yeter. (Elindeki kadehi göstererek)
Sizden başka bir moda imparatoru tanıyor musunuz?
Birtakım markalar olabilir; ama benim kadar farklı ürün gruplarında bu lüks meselesini taşıyabilen başka bir marka bilemiyorum.
İnanılmaz bir servete sahipsiniz. İstediğiniz her şeye sahip olmak sizi mutlu bir insan mı yaptı, mutsuz mu?
Evet hiçbir şeye ihtiyacım yok. Çalışmaktan, yeni bir şey ortaya koymaktan dolayı mutluyum. Muhakkak ki saraylarım vs. var; ama bunlar işimin neticesi. Ama ihtiyacım olduğundan dolayı değil. Minimum şeylerle yetinebilen bir insanım. Benim için önemli olan, çalışma ve faydalı olma isteğimi kaybetmemek.
Taşıdığınız şapkalarınızı çıkarsam, madalyalarınızı alsam elinizden ve sizi Pierre yapan şeyi sorsam?
Her şeye sıfırdan bir daha başlardım. Belki de bir çiftçi olurdum. Benim için önemli olan şey moda değil, başkalarına faydalı olacak bir işle kendimi meşgul etmektir. Bu benim için bir düşünce sorusu değil, bir yarın sorusu. Hiçbir şey olmasa da bir parça ekmek yeter bana. Benim için tatil diye bir kavram hiç olmadı. Hep faydasız buldum. Tatile gidip dinlenen insanları hiç anlamadım.
84 yaşındasınız. Hayatın bulmacasını çözdünüz mü, sizin için hâlâ gizemini koruyor mu?
Benim için yarının önemi yoktur. Mevcut an önemlidir. Bugün çalışıyorum, böyle bir fırsat geçti elime, kendimi mutlu hissediyorum. Yapmam gerekeni maksimum şekilde yaparım, yarını düşünmem.
’Ölümden sonra ne var?’ gibi bir soru zihninizi hiç meşgul etti mi?
Başkaları gibi ben de bunu zamanında düşündüm; ama neticede gelecek ölüm. Hayattayken ölümle işim yok. Keşke hiç kimse ölmeseydi; ama herkes ölüp gidiyor…
Kendinizi dindar bir insan olarak nitelendirmiyorsunuz sanırım…
Hayır. Ben yaşarken mevcut olmak üzere hayatımı kurdum. Sınırsız bir özgürlük ve kabiliyetlerim çerçevesinde, büyükelçi olabilirdim, lokantacı olabilirdim, tiyatrocu olabilirdim. Yaptığım her şeyi hoşuma gittiği için yaptım, mecbur olduğum için değil.
İtalya’da eskiden çocuklar “Türkler geliyor!” diye korkutulurmuş. İslam fobisine işaret eden bir hikâye. Günümüzde de böyle bir fobi var. Ne düşünüyorsunuz?
Katolik olarak doğdum. Yahudi ya da Budist olarak da doğabilirdim. Müslüman doğsam Müslüman olurdum. Bunu bir tercih değil, verilmiş bir değer olarak görüyorum. Benden farklı bir düşüncesi var diye başkasının karşısında ne bir önyargım vardır ne de tehlike olarak görürüm. Katolikler arasında da kırıcı yanlar oldu. Haçlı Seferleri’nde niye öldürdüler o kadar insanı? Başkaları başka dinden olmak istiyorsa herkesin özgürlüğü var, yaşasınlar. Bu gibi savaşların önüne geçmek gerekir. İslamiyet tarihte çok büyük bir medeniyet oluşturmuş, bunu ispat etmiş durumdadır. Onların da koloniyel birtakım şeyleri olmuştur. Onlar da savaş yapmıştır. İşin politik yönü ön plandadır. Din değildir esas rol oynayan. İsa da zaten Yahudi doğmuştur. Bütün havariler de zaten Yahudi idi, Hıristiyan değildi.
Moda, kadın ve erkeği görsel olarak birbirine çok yaklaştırdı. Cinsler arasındaki farkların azalması iyi mi oldu, kötü mü?
Tanrı bana göre erkeği ve kadını eşit yarattı. Aralarında bir fark göremediğim için bu yakınlaşmayı çok ters görmüyorum. Ama benim için erkek erkek olduğu, kadın kadın olduğu için değerlidir. Birinin diğeri gibi görünmesini çok takdir etmiyorum. Erkeğin erkek, kadının da kadın olarak kalmasından yanayım.
Modern zamanlarda bedenin kutsallaştırılması, bir tapınma nesnesi, bir ikon haline getirilmesinde modanın payı olduğuna inanır mısınız? Bu açıdan modacılara bir eleştiriniz var mı?
Yani bence moda adına yapılan bazı işler çok hayvanice. Bunun altında bir kıskançlık ve mülkiyet hırsı vardır.
Modanın sunum dilinde çıplaklık bir cesaret işi olarak vurgulanır. Çıplaklığın bir sevgi talebi, bir imdat çağrısı olduğunu düşünürüm. Size ne düşündürür modada çıplaklık?
Ortaçağda olsun ilkçağda olsun çıplaklık sanatın ana teması. Bunu günah olarak görmüyorum. O zaman Tanrı bizi çıplak yaratmazdı. Geceleyin karanlıkta yapılan şey ile gündüz aydınlıkta yapılan şey arasında utanılacak ne fark olabilir?
84 yıllık yaşamınızı nasıl özetlersiniz?
Çok mutlu bir hayat. Ağlamak hiç işe yaramadı.
Aşk hayatınız nasıl geçti, sevgiye doydunuz mu?
Hepimizin hayal kırıklıkları, da tatminleri de olmuştur. Ama kendi tavrımdan memnunum. Fazlalık, eksiklik meselesi değil bu. Elinde ne varsa o. Aşkta da elime fırsatlar geçti. Mevzu ânı yaşamak, iyi değerlendirmektir. Mutlak manada hep mutlu olmak diye bir şey de yok zaten.
Kadın nedir sizin için?
Her şeyden önce annedir. Hayatın, üretimin simgesidir. Hayatın orijinidir. Dünyadaki en iyi meslek kadın olmaktır.
Büyürken rol model olarak annenizi mi almıştınız, babanızı mı?
Aslında annem ve babam bana çok yardımcı olmadılar. Ben kendi karakterimi kendim yaptım. Babamın beni öptüğünü hatırlamam. Annem de entelektüeldi, çok okurdu. Benim üstüm başım kirliymiş, hiç dikkat etmezdi. Ben vahşi bir bitki gibi büyüdüm.
Buradan sevgiye doymadığınızı anlıyorum. Bu moda imparatorluğunu kurmanız anne ve babadan bir intikam sayılabilir mi? “Siz beni yeterince sevmediniz; ama bakın beni herkes seviyor, alkışlıyor” gibi…
Çok da zannetmiyorum. Bu karakter meselesi, bunu bir misyon addetmek.
Neden evlenip çocuk sahibi olmamayı tercih ettiniz?
Hayatımda çok büyük aşklarım oldu. Çok insanın daha az aşk ve sevgi tecrübesi olmuştur. Hayatımın belli bir döneminde çocuğumun olmasını istedim; ama o dönemde beraber olduğum hanımın çocuğu olmuyordu. Aşkta benim için önemli olan muhabbettir, seks değil.
Bugün hâlâ marka oluşturma, trend belirlemede öncü olduğunuza inanıyor musunuz? Yoksa yarışın gerisinde mi kaldınız?
Benim diğerlerinden daha fazla şey yapma gibi bir arzum olmadı. Beni geçiyorlarsa kendilerini tebrik ederim. Bu beni mutlu eder. Benim için önemli olan kendimin ne yaptığıdır. Kendimi başkalarına göre ölçmem. Kendi yürüdüğüm yolun önemi vardır.
Modanın dışında nelerle ilgilenirsiniz?
Aktörlerin, yazarların, ressamların işleri ilgimi çekiyor. Onları çok esrarengiz meslekler olarak görüyorum. O esrarengizlikler içinde yeni tasarımlara ipuçları buluyorum.
Türkiye’yi AB’ye alacaklar mı?
Bence Türkiye doğuştan Avrupalı. Ben küçükken de zaten Türkiye’yi Avrupa ülkesi diye öğrendim. Sadece Trakya’daki parçayı değil Asya kısmını da Avrupa olarak gördüm hep. Türkiye’yi AB’ye alacaklar.
Yakın çevresine göre Pierre Cardin
Gardırobuna çok önem verir. 3 katlı bir villayı tamamen dolduracak kadar çok giysisi, aksesuarı ve ayakkabısı vardır. Satın aldığı hiçbir şeyi atmaz ve saklar. Giysileri çok düzenlidir. Takımlar ayrı, gömlekler ayrı, ayakkabılar ayrı… Her şey ayrı ayrı dizilmiştir. Her gittiği ülkede etnik şeyleri satın almayı sever. Özellikle kravat ve mendil tutkusu vardır. Çocukları çok sever. Örneğin çok sevdiği bir kişinin beşizlerinin tüm bakım masraflarını üstlendi. Çok çalışkan ve sistemlidir. Her işi yakından takip eder ve bire bir ilgilenir. Örneğin defile öncesi provalara katılır. Defile sırasında backstage’de çalışır ve her mankeni en son kendisi kontrol ettikten sonra podyuma gönderir. Tüm kıyafetlerini kendisi tasarlar. Yalnızca Pierre Cardin markasından giyinir. Hiç jean pantolon giymez.
Ekleyen:Kigem
