Makaleler
Başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz Mümin Sekman’ın “Ulusal Ataleti Yenmek” adlı kitabından alıntı yaptı.
- Ocak 30, 2013
- Yayınlayan: kigem
- Kategori: BLOG
Anavatan Partisi Genel Başkanı
Sayın Mesut Yılmaz’ın, Anavatan Partisi’nin 19’ncu Kuruluş Yıldönümü Vesilesiyle Düzenlenen “Türkiye’nin Dünü-Bugünü-Yarını Işığında ANAP Gerçeği” Konulu Panelde Yaptığı
Konuşma
Tarih: 20 Mayıs 2002
Değerli arkadaşlarım,
Kıymetli misafirler;
Anavatan Partisi olarak 19’ncu kuruluş yıldönümümüzü kutluyoruz…
19 yıldan bu yana milletimize verdiğimiz bütün hizmetlerde emeği geçen, katkısı olan bütün dava arkadaşlarıma, bütün anavatanlılara huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.
Milletimize hizmet yolunda bizleri anavatan felsefesi etrafında birleştirerek bu büyük hareketi başlatan kurucu genel başkanımız Turgut Özal’ı ve aramızdan ebediyete uğurladığımız bütün arkadaşlarımızı bir defa daha rahmetle ve şükranla anıyorum.
Değerli misafirler,
Birazdan başlayacak olan panelde ülkemizin dünü bugünü ve yarını partimiz ekseninde değerlendirilecek..
Geçmişi, bugünü ve yarını değerlendirmek için farklı bakış açıları olabilir ve bunun için herkes farklı kriterler kullanabilir.
Ülkemizin geçmişini, bugününü ve yarınını çok farklı bir bakış açısıyla ve ülkemizde çok da dikkate alınmayan yeni bir kriterle değerlendirmenin zamanı geldiğine inanıyorum.
Şayet dün-bugün-yarın değerlendirmesi Anavatan Partisi ekseninde olacaksa, 2002 yılı 20 mayıs’ında elimizdeki en önemli kriter kesinlikle atalet veya onun zıddı olan dinamizm kavramları olmalıdır.
Başka bir kriter yerine bu ölçütleri kullanmamızın çok basit bir nedeni vardır.
2002 yılı Mayıs ayında devlet ve millet olarak gittikçe büyüyen ve sadece bugünümüzü değil, geleceğimizi de tehdit eden boyutta bir atalet sorunuyla karşı karşıyayız.
Değerli misafirler,
Bu hastalık elbetteki yeni değil…
Asırlardır başımıza musallat olan bir hastalık bu… Mehmet Akif’ten Çetin Altan’a, Necip Fazıl’dan Aziz Nesin’e ve Yaşar Kemal’e kadar her kesimden aydınlarımızın yakındığı bir hastalık bu…
Yeni olan, bu hastalığın son dönemlerde farklı bir mahiyet kazanmasıdır..
Atalet, bugün devlet ve millet olarak kırmamız gereken en önemli zincir, yenmemiz gereken en büyük hastalık haline dönüşmüştür..
Atalet hastalığına yakalanan toplumlarda üretim artmaz, yatırım olmaz, bunların yerine toplumsal gerilim tırmanır, bütün kurumlar tıkanır, bütün hizmetler yetersiz kalır, işsizlik dağ gibi, sefalet ise çığ gibi büyür… bunun sonu yıkımdır…
Öte yandan dinamizmi yakalayan, her yönüyle canlılık taşıyan toplumların şahlanma olur, yükselme olur.
Atalet hastalığı duraklama döneminden itibaren Osmanlı İmparatorluğuna musallat olmuş ve yıkılışına kadar da peşini bırakmamıştır.
Asırların birikimiyle büyüyen bu hastalığı, bütün dünyaya karşı istiklal savaşını vererek ve yıkılan imparatorluğun külleri üzerinde cumhuriyeti kurarak yenebildik. Eğer bu açıdan bakılırsa Atatürk ilk zaferini toplumsal ataleti yenerek kazanmıştır.
Adına ister miskinlik, isterse atalet diyelim bu hastalığın en önemli özelliği içinde birbirinden ağır sayısız hastalığı barındırmasıdır.
Devletimize ve milletimize arız olan bu hastalığı yenmede ikinci büyük hamle merhum menderes tarafından yapılmıştır.
1960’lardaki kalkınma hamlesi sırasında kısmen üstesinden gelinen bu hastalığı en ciddi şekilde Anavatan Partisinin tek başına iktidar olduğu dönemde yenebilmiştik.
Çünkü Anavatan Partisi 19 yıl önce bugün; sevgi, hoşgörü ve sağduyu zemininde bu ülkede yaşayan herkesi kucaklayan, ekonomiye ve kalkınmaya önem veren, insanı ve onun hürriyetini öne alan bir yapı üzerinde kurulmuştu.
Anap’ın felsefesi de dinamikti ve millete hizmet üzerine kuruluydu.
Başta kurucu genel başkanımız olmak üzere kadroları da gençti, dinamikti ve çalışkandı.
Ülkeye hizmet dışında bir kaygısı, hiç kimseyle bir kavgası yoktu.
Ülke sorunlarını bilen ve çözümü için her şeyi göze alan Anavatan Partisinin tek başına iktidar olduğu takdirde ataleti yenmesi mümkün değildi…
Nitekim Anavatan Partisinin sekiz yıllık iktidarı döneminde atalet zinciri kırılmış ve bu ülkeye 60 yılda yapılan hizmetin fazlası 8 yılda verilmiştir.
Eğer anavatan iktidarının bu dinamizmi bir 8 sene daha devam ettirilseydi yapılan hizmeti dörde katlamak ve bugün sorun olarak gözüken çok fazla sayıdaki konuyu bu milletin gündeminden ilanihaye kaldırmak mümkündü.
Değerli misafirler,
Hepiniz tarafından bilindiği ve yakın dönemde yaşandığı için anavatan iktidarı sonrasındaki dönemde yaşanan ve ülkemizi tekrar daha büyük bir atalet sürecine sokan gelişmeleri burasa uzun uzun anlatmayacağım…
Ancak şunu bilmeliyiz…
Bugün devlet ve millet olarak gittikçe büyüyen ve geleceğimizi de tehdit eden boyuta ulaşan bir atalet sorunuyla maalesef yeniden karşı karşıyayız…
Milletçe dinamizmimizi öldüren, heyecanımızı yok eden, azim-ümit ve inancımızı kemiren bir tehlike bu…..
Her alandaki sorunların büyüdüğü görülürken, bu sorunların çözümü için zamanında ve gerektiği ölçüde tedbirler almaktan bizleri uzak tutan, bütün bir milleti üzerine ölü toprağı serpilmiş hale getiren bir hastalık bu…
Halbuki Türkiye’de devletin ataleti bilinmeyen bir şey değildir…
Yapısındaki hantallık, işleyişindeki verimsizlik devam ettikçe bu devlet yapısının zaten atalet dışında bir şey üretmesi zaten mümkün değildir.
Ancak, ürkütücü olan devletteki ataleti yenmeyi hedeflerken toplumumuzdaki heyecan ve dinamizmi de kaybetme noktasına gelmemizdir..
Felaketlerin ve yeni krizlerin kapımızı çalmasını istemiyor, dünya liginde devlet ve millet olarak daha alt bir kümeye düşmek istemiyorsak aklımızı başımıza devşirmeliyiz…
Değerli misafirler,
Ataletin milletimiz üzerinde yaşadığımız dönemde yoğunlaşmasının pek çok nedenleri vardır…
Sorunları çözmeye çalışmak yerine eyyamcı tavırlarla günü kurtarmakla yetinen siyasi anlayış, maalesef toplumumuza da sıçramıştır. Yalnız devletimiz değil, toplumumuz da dinamizmiyle birlikte gelecek perspektifini kaybetmek üzeredir.
Sivil siyasetin güçsüzleştirilmesi, siyaset alanının daraltılması ve siyasetin dengeleriyle sürekli oynanması bir başka nedendir.
Etnik ve dini temelli bölünme ve çatışma eğilimlerinin devamlı kışkırtılması ve bu alandaki yangının söndürülememesi bir başka nedendir.
Siyaset yoluyla millete hizmet etmesi beklenen bazı siyasi partiler toplumdaki bu eğilimleri kışkırtarak kendi menfaafleri için uğraş vermeyi siyaset sanmışlardır.
Bugün için ağırlıklı sorun olmaktan çıksa bile bölücü terörle mücadele ve 28 şubat öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmeler yıllar boyu toplumumuzun enerjisini boşa harcamasına neden olmuştur.
Ard arda yaşadığımız iki büyük deprem şoku ve üstüne gelen büyük ekonomik kriz, yaşanan diğer sorunlarla birleşerek toplumumuzda belli bir moral bozukluğuna yol açmıştır..
Milletçe hala üzerimizden atamadığımız moralsizlik yeniden atalete uygun bir zemin hazırlamıştır.
Artan işsizlik, yükselen yoksulluk, büyüyen geçim sıkıntısı ve her alandaki geriye gidiş milletimizi hayatından bezdirmek üzeredir.
Bu durumdan çıkış için toplumun önüne konan acı reçeteler ise insanımıza gereği gibi anlatılamamıştır. Kısa zamanda kendi hayatında düzelme bekleyenlere sabır tavsiye etmek fayda getirmemektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Her geçen gün daha da fazla atıl hale gelen bir devlet ve toplum gerçeğiyle karşı karşıyayız. .
İnsanımızı atıl hale getiren, en başta devletimizdir…
Dünyada bizim devletimiz kadar kendi insanını atalete sürükleyen ve adeta atalete mahkum eden başka bir devlet yoktur.
Değerli misafirler;
Baştan beri bizi ayakta tutan ve ümitli kılan milletimizin dinamizmi ve heyecanıdır.
Biz iktidara geldiğimiz 1983 yılından itibaren sürekli olarak insanımızdaki bu heyecan ve dinamizmi devlet katına da taşımanın peşinde olduk…
İnsanımızın önündeki engelleri kaldırarak, teşebbüsünde, inanç ve yaşayışında serbest bırakarak, eğitimde ve teknolojide çıtayı yükselterek onun çalışma azim ve gayretini arttırmayı hedefledik…
Türkiye’yi 1983 sonrasında kalkındırıp geliştiren de önündeki engeller gittikçe kaldırılan insanımızdaki yükselen heyecan ve dinamizm olmuştur.
Bu dinamizm ve heyecandır ki, Türkiye’yi dünyaya açmış, üretimde ve ihracatta rekorlar kırdırmış, Türkiye’yi dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasına taşımıştır.
Bu dinamizm ve heyecanı öldürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Çalışma şevki kırılmış, geleceğe ilişkin ümitleri kalmamış, nereye gideceğini bilemediği bir boşluğa düşmüş toplumla gidebilecek hiçbir yer yoktur.
Eğer en kısa zamanda insanımızın önüne çok ciddi ve elle tutulabilir somut hedefler koymaz, onu canla başla bu hedefler doğrultusunda çalışmaya sevk etmezsek bu gidişin sonu iyi değildir.
Değerli misafirler,
Devlet ve millet olarak bugüne kadar yaptıklarımızı yapmaya devam ederek ataletten kurtulmamız mümkün değildir…
Aynı şeyleri yapmaya devam edersek aynı durumlarla karşılaşırız…
Bize bütün alanlarda topyekün köklü değişiklik imkanı sunan Avrupa Birliği hedefine doğru süratle yürümeliyiz…
Gözle görülür elle tutulur hale gelen Avrupa Birliği hedefi çerçevesinde sorunlarımızı bir takvim içerisinde çözmek mümkündür.
Devletimizi ve insanımızı amaçsızlıktan, belirsizlikten ve hedefsizlikten kurtarmak istiyorsak gözle görülür, elle tutulur hale gelen bu hedefe kilitlenmeliyiz.
Milletçe atalet zincirini kırmak, geleceğe umutla bakmak istiyorsak bu amaç peşinde azim ve gayretle çalışmalıyız.
Bugün Avrupa Birliği hedefimiz, yalnız bir medeniyet projesi değil, ondan öte ve öncelikli olarak toplumumuzu harekete geçirebilecek en önemli motor güçtür.
Eğer bu motoru harekete geçiremezsek bizi bekleyen tek şey gittikçe düşen üretim, çığ gibi büyüyen işsizlik, artan sefalet ve her alanda sürekli yükselen iç gerilim olacaktır. Bunun sonunun ne olacağını ise hepimiz biliyoruz
Değerli misafirler;
İşte kuruluşunun 19’ncu yılında Anavatan Partisi ülkemize 1983 de olduğundan daha büyük bir ivme ve dinamizm kazandıracak bu motoru harekete geçirmeye çalışmaktadır.
Eğer başarılı olmak istiyorsak; hepimize düşen görev:
Bu hedef doğrultusunda büyük bir umutla, engin bir şevk ve heyecanla çalışmaktır.
Sadece siyasi partiler olarak değil, basınıyla, üniversitesiyle bütün toplumsal dinamikleri harekete geçirmektir.
Yalnız hükümeti ve parlamentoyu değil, bütün devlet kurumlarını da aynı şevk ve heyecan etrafında toplamak ve harekete geçirmektir.
Milletimizi üzerine titrediğimiz Avrupa birliği hedefinde birleştirmektir.
Bütün toplum kesimlerinin bu hedefe kilitlenmesini sağlamaktır.
Bu ülkeyi seven, bu ülkenin geleceğini düşünen bütün yürekleri, bütün beyinleri bu gaye için çarpar hale getirmektir..
Yürekten inanıyorum ki, bu ülkenin geleceği parlaktır.
Anavatan Partisi’nin misyonu ülkemizi hak ettiği bu parlak geleceğe taşımaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum…